10 Eylül 2010

KENDİMLE ROPÖRTAJLAR 1

2006 yılında başlayan 4 senelik  taze bir kariyer yolculuğunun içine sıkıştırılmış bazen şaşırtıcı bazen üzücü ama sonunda hep mutluluk olan bir kesit onun hikayesi. Küçük bir karadeniz ilinden 18 yaşında ayrıldığında geri dönüşü olmayan bir yolculuğa çıktığını biliyordu. Gitme arzusu Ordu’dan İstanbul’a gitmekle başladı belki de. Sonra hep kendini bir yerlere giderken buldu. Sırtında hep bir çanta, aklında sorular, heyecanını bugün dahi koruyan çakmak çakmak gözler. Şimdi yine yollara düşmesinin hemen öncesinde yakaladık onu İstanbul’un sıcak bir yaz günü.

Nedir bu sürekli gitme durumları? Neden sürekli bir yerlere gitme isteğin var? Bu bir hayat tarzı mı yoksa kendiliğinden gelişen süreçler seni ordan oraya mı sürüklüyor?

Açıkçası bu üniversite eğitimim sırasında kodlarım arasına aldığım bir davranış biçimi. Net hatırlamıyorum ama Hürriyet’in pazar ekinde bir köşe yazarı Amsterdam’a gideceğini duyuruyordu gayet keyifli bir dille.Yazar için çok önemli bir şeydi bu sanırım ki kullandığı dil beni çok etkilemişti. Hatta Buket Uzuner’in Newyork Seyir Defteri kitabından alıntıladığı bir iki cümle aklıma kazınmıştır. Her giden biraz kalmayı her kalan da biraz gitmeyi ister diyordu mesela. Ben de her gittiğimde biraz kalmayı, her kaldığımda da biraz gitmeyi ister oldum zamanla.

“Her giden biraz kalmayı her kalan da biraz gitmeyi ister diyordu mesela. Ben de her gittiğimde biraz kalmayı, her kaldığımda da biraz gitmeyi ister oldum zamanla”


Yazarın Amsterdam öncesi yazdığı son yazıyı okurken gıpta etmiştim ve bir gün acaba ben de böyle bir yazı yazabilir miyim acaba diye düşünmüştüm. İnsanın hayatını harbi harbi değiştirecek bir sürecin hemen öncesinde yaşanan o pervasız neşenin dışa vurumlarından biri de bu olabilir diye düşünmüştüm.İnsanın kendini gerçekleştirme yolunda attığı o büyük adımı gururla ve sevinçle elaleme duyurmanın vereceği o hazzı hayal etmiştim.

Sanırım şimdi bu hazzın doruğundasın( Gülüşmeler ). Peki nedir şu anda sizi bu derece mutlu eden gidiş hikayesinin dönüm noktası?

Sanırım bu iki odaklı bir hikaye. Birinci odağı İstanbul Büyükşehir Belediyesinde yaşadığım makus olaydır. Aslında gitme arzumun çok azaldığını hatta bittiğini düşündüğüm bir zamanda bir anda aklımı çelen, beni heyecanlandıran bir şey oldu. O sıralar  İSKİ’de çalışıyordum. Nasıl bir psikolojideydim bilmiyorum ama o sıralar hep İSKİ’de çalışacağım hatta kurumdan emekli olacağım duygusuna kapılmıştım. Ne kadar para kazandığıma bakmadan, ne yaptığımla çok da ilgilenmeden.

Sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi çalışanlarının hepsine gönderilmiş bir bilgilendirme emaili geldi 2008 şubat ayında. Emailin içeriğinde seçilecek kişilerin Amerika ve Avrupa’da mastera ve doktoraya gönderileceği bilgisi vardı.

Garip bir süreç yaşandı ve garip bir şekilde sonuçlandı.

Amerika’da master yapma fikri aklımın ucunda her zaman vardı ama belki de bir işaret bekliyordum ve o işaretin geldiğine inandım. Stevens Institute of Technology’de Construction Management masterına kabul almama rağmen İBB (belki de İSKİ) ‘nin  çok “saygıdeğer” yöneticilerinin “uygun” görmemesi üzerine son anda Amerika’ya gitme hayalim çöpe atıldı.
IMG_2000

Peki sebep neydi tam olarak? Sana bir gerekçe sunulmadı mı?

Hayır bir gerekçe sunulmadı bana ama aklımda kalan bir cümle var ki beni her hatırladığımda dehşete düşürür. Master ve doktora sürecinin taşere edildiği şirketin başında bulunan hoca bana “belki de yeteri kadar belediyeci olamamışsındır” demişti. Ben de eyvallah deyip depresyona diyarına yolcu olmuştum (gülüyor). Herkes o zamanki amirimin Amerika’ya gitmeme engel olduğu yorumunu yapardı, benim üstüme kaldı bu yorum. Hatta kavgası, gürültüsü, patırtısı çok oldu.

Benim kader çizgimi kırmızılayan o zamanki amirlerin hepsi görevlerinden alınmış durumdalar şimdi. Demek ki neymiş bu dünya kimseye kalmıyormuş, Sultan Süleyman’a kalmadığı gibi…

Ama genel olarak bu olayı dönüm noktası olarak nitelendirebiliriz. Bu olaydan sonra çalıştığım müdürlük değişti. Sonrasında kurumdan tamamen ayrılarak özel sektöre geçiş yaptım, İstanbul’da anadolu yakası metro projesinde çalışmaya başladım. Şimdi de işte Norveç maceram başlayacak.

IMG_2002

Norveç macerasından önce metro macerasından biraz bahsetsek…

Kadıköy-Kartal metro projesi sanırım her inşaat mühendisinin çalışmak isteyeceği bir projedir. Gerek inşaat kapasitesi (scope) gerek işin bütçesinden dolayı çoğu mühendisin reddedemeyeceği mesleki tecrübeyi edinme şansını sunan çok özel bir proje. 3 ortaklı yüklenici firmanın İtalyan Astaldi ayağında maliyet kontrol mühendisi olarak çalıştım. İstemeyerek ayrılmış olsam da çok değerli insanlarla tanışmış ve mesleki tecrübe kazanmış olmak bir teselli olabiliyor benim açımdan. Burada edindiğim proje yönetimi tecrübem yeni işime kabul edilmemde çok yararlı oldu.

Evet gelelim Norveçteki yeni işine. Nerden çıktı bu Norveç. Soğuk ve nispeten uzak bir ülke, çalışmak veya yaşamak için başka daha iyi seçenekler yok muydu?

Aslında ben Amerika olayına noktayı koyduktan sonra yurtdışındaki bir senelik master programlarını araştırmaya başladım. İskandinav ülkeleriyle ilgili duyumlar almıştım önceden. İnternetten araştırma yaptım, hatta internette İsveç’te okuyan/yaşayan kişilerle tanıştım. Onlardan tavsiyeler aldım. Beni etkileyen özellikleri oldu Norveç’in ve İsveç’in. Sanırım ikinci odağı da budur hikayemin. Ciddi ciddi İskandinavya’da yaşama isteğim oluştu. Sosyal devlet ilkesinin tam anlamıyla uygulandığı, eşitlik, özgürlük gibi bizim ülkemizde ağızlarda sakız olan kavramların hakkının verilerek yaşandığı ülkeler bunlar. O yüzden yönüm bu ülkelere kaydı. Hem master hem de iş başvurularında ilk seçeneğim İskandinavya oldu. Tercihimi işten yana kullandım. Norveçli Statkraft firmasından aldığım iş teklifini kabul ettim.

 

GELECEK BLOG: Neden İskandinavya’da yaşamak ve çalışmak istiyor? İşe alınma sürecinde neler yaşadı? Gelecekten beklentileri neler?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Popular Posts