20 Nisan 2006

HAYATA SINAVLA BAŞLAMAK


Bazı sayılar göründüklerinden daha büyüktür. Bu özel sayıların arkasında kocaman anlamlar, sürü sürü hikayeler, mitler bulunur. Bir nevi şifrelerdir onlar. Şeytanın sayısı 666, yaşlılığın miladı 35 (Cahit Sıtkı'nın buyurduğu üzere), Batılıların batıl inançlarının babası 13, masturbasyonun diğer adı 31, matematiğin gizemli sayısı pi gibi.

36 sayısının herhangi efsunlu bir anlamı var mıdır bilmiyorum ama Milli Eğitim Bakanlığı sınavla aldığı okullarda sınıf kontenjanını 36 olarak belirlemiştir, sınav kılavuzlarında kontenjan hanelerinde 36'nın katları yazar.1990 senesinin kılavuzunda okul kontenjanları bölümünde 36 adet öğrenciyi renklerine bağlamak isteyen tek okul olarak Ordu Anadolu Lisesi karşımıza çıkıyordu.Koca Türkiye'de şanı yürümüş okullar bile en az 2 sınıf açıyorlardı ama Ordu Anadolu Lisesi hangi akla hizmet bilinmez tek bir sınıf alıyordu işte o sene. Bir başka deyişle ufukta harbi harbi bir "yarış" görünüyordu.

Mini mini çocuklar olarak kendimizi kocaman sayıyorduk saymasına, gece gündüz usanmadan bıkmadan ders çalışıyorduk çalışmasına ama bu denli agresif rekabet ortamı bana baskıdan (depresyon) başka bir şey getirmiyordu hatta öyleki deneme sınavlarında cevabını bildiğim bazı soruları boş bırakıyordum yanlış olma ihtimalinin korkusuyla.

Dalgalı bir seyir izleyen sınava hazırlanma sürecinde en büyük başarım yine o uyuz deneme sınavlarından birinde 3. olmaktı. Hatta bu başarımın karşılığı olarak bir kitap hediyesi dahi almıştım.

Gün geldi. Sınava girdim. Gün geldi. Sınav sonucu geldi.Kazanamadım. 11.yedek olabilmiştim ancak. İlk 36'a giremeyenler ve aileleri bu tek sınıf olayına takıldılar. Haksızlıktı bu-düpedüz, düzeltilmesi gereken kocaman bir hata-derhal.Yedek listeye girenlerin ebeveyn kadrosu ayaklandı efendim o sene.Nedir bu Allah aşkına deyip o yetkili senin bu yetkili benim köşe bucak dolaştılar,Talepleri malum Anadolu lisesine bir sınıf daha açtırmaktı.Umutluydular zira bu tür okullarda tek sınıf açılmasının anlamsızlığına kendilerini inandırmışlardı. Valilik dahil ilin bütün bu konuyla ilgili kurumlarını arşınladılar.Hatta içlerinden birkaçı Ankara yollarını dahi aşındırdı.

Ben başka bir okula kaydımı yaptırmıştım bile. Tabii ki yine eve en yakın olanına.

Zaman daralırken, yeni eğitim öğretim yılı yaklaşırken cephedeki savaş sürüyordu. Anadolu lisesi, öğrencilerin ve -aslında daha çok- velilerin saplantısı haline gelmişti adeta. Kazanılması gereken bir savaş, elde edilmesi gereken ganimet gibi görüyorlardı sanki. Son hamleler yapıldı ve sonucu beklemeye koyuldu herkes.

Benim Anadolu Lisesinde okuma arzumun temelinde İngilizce öğrenme isteği yatıyordu. Belki çevreden insanların yabancı dil bilmenin erdemlerinden sürekli bahsetmeleri belki Amerikan emperyal güçlerinin medya aracılığı ile beynime yüklediği bin bir türlü algının cazibesi belki de bambaşka sebeplerden ben bir yabancı dil öğrenmeyi o sıralar derinden arzuluyordum.

Bir akşam babam eve geldi ve müjdeli haberi verdi.36 kişilik yeni bir sınıf bakanlığın izni ve hatta emri ile açıldı.Herşey çok güzeldi, ta ki okulun açıldığı o ilk güne kadar...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Popular Posts