25 Ocak 2009

ESKİTİLMEMİŞ BİR YAZI

Askerlik sonrası yazılmış ancak yayınlanmamış bir yazıyı huzurlarınıza sunuyorum şimdi. “Neden şimdi?” sorusunun cevabı yok. Belki de “yazısal” anlamda üretimsizliğimi kendi çapımda kapatmak için böyle bir şey yapıyorum. Yazmaya değer dünya kadar şey yaşamama rağmen bilgisayarın başına oturup yazmaya üşeniyorum belki de bu sıralar ama sanırım en çok da özellikle 2008 nisanından başlayıp eylül başına kadar süren o makus olayı kendimi dizginleyemeyip tüm çıplaklığı ile anlattığımda, yazdıklarımın ciddi birer vesika haline gelmesinden korktuğum için yazamıyorum şimdilik. Korkularımı yendiğimde ve cesaretimi topladığımda zehir zemberek yazılar döşeyeceğimden emin olabilirsiniz :)

Şimdi de karşınızda o yazı…

29 Ekim 2005

Merhabalar...
Evet dostlarım çok uzun zaman oldu yazmayalı.
Bu zamana kadar neler yaptığımı bilen biliyordur ama yine de kısaca açıklamak gerekirse...
12 nisanda askerliğimi yapacağım iskenderundaki birliğime teslim oldum.
Geçen altı aylık süreçte "vatani görevimi" ifa edip her türlü meselede önüme bir set olarak çıkan bu "kutlu" süreci tamamladım.

Askere gitmeden önce aklımda orda yaşadıklarımı, hissettiklerimi ve aklıma gelenleri yazmak vardı. İlk zamanlar pek yorucu olduğu için anca askerliğimin üçüncü ayında yazma fırsatı elde edebildim. Gidip gelip bir iki sayfa postmodern hikaye kıvamında bir şeyler yazdım önce. Kimseler bulup okumasın diye bilgisayarda saçmasapan bir klasörün içine istifledim yazdıklarımı. Bir gün o bilgisayar çöktü. Evet evet ayan beyan çöktü meret. Gitti benim bütün yazdıklarım böylece. İlk deneme böylelikle başarısızlıkla sonuçlandı. Askerlik dönemimde ikinci bir deneme daha yapmadım. Nedenini sormayın...

Sonra tarihler 28 eylülü gösterdiğinde özgürlük gelip çaldı kapımı. O aziz günde iskenderun'un sıcağı ensemi uyuz uyuz yakarken şehri kaçarcasına terk ettim. Memleketim Ordu'nun açık yeşiline kavuşmak istiyordum hiç istemediğim kadar. Askerlik bu kadar şirret bir şey yani düşünün. Üniversite sırasında tatillerde veya herhangi bir sebepten gitmek istemediğim memlekete can ata ata dönüyordum.

Ailenin her bireyini ayrı ayrı ne çok özlemişim anlatamam. Bi de bilgisayarımı özlemişim tabi atlayamam:) İlk günlerin havasını üstümden attıktan sonra oturdum bilgisayarımın başına ve askerlik hakkında bir yazı yazmak için ikinci bir deneme daha yaptım. Yazıya J.F Kennedy'nin tv'yi kullanarak seçim kampanyasından nasıl başarıyla çıktığından bahsederek başladım. Kitleleri etkileme özelliğinin farkına varılan bu mucizevi aparatın hangi amaçlar için kullanabileceğini anlatıp insanların daha çok neşelenmek için tv izlediğini belirttim. Amacım eğlence kültürünün bir parçası olan tv'nin 12 eylül 1980 sabahı nasıl bir tehdit, baskı ve tahakküm aracına dönüştüğünü söyleyip buradan TSK sınırlarına dayanmaktı. 80 kuşağının şekillenmesinde bu iki unsurun -TV ve TSK- oynadığı rolü bir potada eritip apolitik 80 kuşağının şu sıralar vatani görevlerini ifa etmek için TSK'nın güçlü kollarında olduğunu ironik bir şekilde aktarmayı hedefliyordum. Bir sürü şey yazdım. Bir ordan bir buradan daldım konuya, parça parça biriktirdim hepsini. Şekil kıvam alıyordu yazı yavaş yavaş... mutluydum...

Büyük bir talihsizlik sonucu yazı bilgisayarımdan silindi...Adsl bağlattığım gün bir sürü arıza vuku buldu ve bilgisayarın orasıyla burasıyla oynarken olan bu yazıya oldu... Format atılan tarafta kaldı ve silindi...
Buradan çıkardım ki ben TSK ve askerlik hakkında ne zaman bir yazı yazmaya niyetlensem bu yazılar bir şekilde uçup gidiyor...Vazgeçtim...
Askerliği, çok da kafama takmadan üstünden atlayıp geçtiğim bir süreç olarak tanımlayıp hayatıma kaldığım yerden devam etmeye karar verdim... hayırlı olsun...
Tekrar merhabalar...

Hiç yorum yok:

Popular Posts